MUHTASAR İLMİHAL

38 mezse, o yaratmazsa hiç bir şey olmaz. Şu kadar ki, kul kâsib yani isteyip çalışan, Mevlâ ise Hâlik yani ya- ratan’dır. İnsana verilen irâde-i cüz’iyye otomobilin direksi- yonu gibidir. İnsan direksiyonu ne tarafa çevirirse otomobil o tarafa gider. Bu sebeple, Allâh’a isyan eden bir kimse, “Ben ne yapayım, Allâh böyle dilemiş, böyle yaratmış” deyip mes’uliyeti üzerinden atıp sıyrı- lamaz. Evet, Allâh dilemiştir ama kulun irâdesi ve ça- lışması bu yolda olduğu için dilemiştir. Zâten kulda, böyle bir irâde-i cüz’iyye yani tercih hakkı olmasaydı, Cenâb-ı Hak kuluna imtihan fırsatı vermemiş, onu hayra veya şerre zorlamış olurdu. Hâlbuki Cenâb-ı Hak kuluna zorla bir günahı yaptırıp, sonra da cezâ- landırmaktan münezzehtir. Bazı kimseler, “Ezelde bazılarının rûhu secde et- miş, bazılarının etmemiş. Ezelde rûhu secde etme- yenler kâfir gider.” derler. Asla böyle bir şey yoktur. Bu iddiâ insanın îtikâdını kökünden sarsar. Ezel îtirâz yeri değildir. Orada isteyerek veya istemeyerek her- kes secde etti. Cenâb-ı Hak bütün ruhlara “Elestü bi rabbiküm (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)” diye sor- duğunda bütün ruhlar istisnâsız olarak, “Belâ (Evet, Rabbimizsin)” diye ahid verdiler. Bazı kimseler “Sen ne yaparsan yap, Allâh dilediği- ne hidâyeti dilediğine dalâleti halkeder” diyorlar. Bu

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=